|
 |
ÇEVRE
Çevre insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini
sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları, fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam. Yani kısaca canlı varlıkları etkileyen dış tesirlerin
tümüne çevre denir.
Küresel ısınma
1856-2004 arası küresel ortalama
yüzey sıcaklığı
Laguna San Rafael'deki buzulun, küresel ısınma sonucu 1990 ile 2000 yılları arasındaki geri çekilişin, karşılaştırmalı
uydu görüntüleri.
Küresel ısınma, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artış için kullanılan
bir terimdir. Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır.
Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2)°C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel
görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir
etkiler oluşturduğu" yönündedir.
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki
ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.
Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasyonun
şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla
küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız
değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun
volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak
atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen
ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür.
Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmadan başat rolün atmosferde karbondioksit
oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,
atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı,
gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır.
Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki
ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde
daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak
ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü
soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan
radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır,
soğurulur, dış uzaya kaçar.
Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde
artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır.
|
|
İklim değişikliği raporu
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği
Paneli, 6 yıllık çalışma sonucunda hazırlanan raporu açıklandı. Raporda küresel ısınmadan
büyük oranda insanlar sorumlu tutuluyor
Hükümetlerarası İklim Değişikliği
Paneli’nin 2 bin 500 bilimadamı tarafından hazırlanan 4’üncü değerlendirme raporu, küresel
ısınmadan insanları sorumlu tutuyor ve iklim değişikliğinin olası etkilerine ilişkin
saptamalara yer veriyor. |
|
|
2007 en sıcak yıl olacak
Uzmanlar uyarıyor. Küresel ısınmanın
etkisiyle 2007 şimdiye kadar kayıtlara geçen en sıcak yıl olabilir.
İngiltere’nin en önde gelen iklim uzmanı
professor Phil Jones, küresel ısınma ve bu yıl etkili olması beklenen El Nino hava sisteminin 2007’yi
dünyanın gördüğü en sıcak yıl haline getirebileceğini söyledi.
İngiliz uzman, dünyayı daha sıcak hale getirecek El Nino
hava sisteminin küresel ısınmayla birleşerek bu yıl Endonezya’da kuraklığa ve Kaliforniya’da
büyük sellere yol açabileceği uyarısında bulundu.
Profesör Phil
Jones, 2007’nin küresel ısınmanın insanlar üzerinde etkisinin en çok hissedileceği yıl olacağının
altını çizdi. Uzmanlar, küresel ısınmayla mücadelede 2007’nin kritik bir yıl olacağına
dikkat çekiyor. |
 |
|
2050’de su krizi geliyor
2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun 9.3 milyara ulaşmasının
beklendiği ve iklim değişiklikleri yüzünden 60 ülkede toplam 7 milyar insanın su kıtlığı
yaşayacağı bildirildi. |
Konya Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Yrd. Doç. Dr. Tahir Nalbantçılar,
AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyanın yüzde 70’ini kaplayan suyun sadece yüzde 0.3 gibi
küçük bölümünün kullanılabilir ve içilebilir durumda olduğunu söyledi. |
İnsanoğlunun su ihtiyacını yeryüzü
ve yeraltı su kaynaklarından karşıladığını ifade eden Nalbantçılar, insanın
doğaya müdahalesi nedeniyle ekolojik dengenin bozulmasına bağlı olarak su kaynaklarının giderek
yok olduğunu ve kirlendiğini kaydetti.
Dünya genelinde hızlı nüfus artışına
oranla su kaynaklarının azaldığını belirten Nalbantçılar, “Yapılan araştırmalar,
kişi başına düşen su miktarının giderek azaldığını gösteriyor. 2050 yılına
gelindiğinde dünya nüfusunun 9.3 milyara ulaşmasının beklendiği ve iklim değişiklikleri
yüzünden 60 ülkede toplam 7 milyar insanın su kıtlığı yaşayacağı belirtiliyor. Günümüzde
bile 6 milyar insanın yaklaşık yüzde 20’sinin güvenli su kaynaklarından yoksun olduğu biliniyor.
Dünyanın en büyük sorunu olarak gösterilen su kıtlığı ilerde daha ciddi boyutlara ulaşacak.”
Su potansiyeli açısından kıyaslandığında birçok ülkeye oranla su fakiri olan
Türkiye’nin, UNESCO’nun hazırladığı “Dünya Su Gelişme Raporu”nda, su potansiyeli
bakımından 45. sırada yer aldığını vurgulayan Nalbantçılar, dünyada su zengini ülkelerde
kişi başına düşen su miktarı ortalama 10 bin metreküpün üzerinde iken Türkiye’de bu rakamın
bin 570 metreküpte kaldığını bildirdi.
YERYÜZÜNDE
VE ALTINDAKİ SU KAYNAKLARI AZALIYOR
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de suyun en fazla tarımsal sulamada kullanıldığını
dile getiren Nalbantçılar, kontrolsüzlük nedeniyle Türkiye’de tarımsal sulama yüzünden su kaynaklarının
giderek yok olduğunu anlattı.
Son yıllardaki yağışların azlığı
ve kuraklığın etkisiyle özellikle tarımsal sulamanın artmasıyla yeraltına inenden daha
fazla suyun çekildiğini vurgulayan Nalbantçılar, “Sadece Konya Kapalı Havzası ele alındığında
sorun çok net ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin yeraltı su kaynaklarının önemli bölümünü
bünyesinde barındıran havzada yaklaşık 3 milyon kişi yaşıyor. DSİ verilerine göre
tarımsal faaliyetlerin ağırlıkta olduğu havzada 30 bin kayıtlı, 30 bin de kaçak kuyudan
kontrolsüz su çekiliyor. Son yıllarda yeraltına inen su miktarının yaklaşık yüzde 50’den
fazlası çekiliyor. Bu nedenle havzada son 25 yılda yeraltı su miktarı 27 metre düştü. Halen de düşmeye
devam ediyor.”
Yeryüzü kaynaklarına bakıldığında ise Beyşehir Gölü’nün
adeta yok olma sürecine girdiğini, Tuz Gölü’nün 35 yılda yarı yarıya küçüldüğünü, Eşmekaya
ve Ereğli sazlıklarının artık yok olduğunu belirten Nalbantçılar, diğer sulak alanların
da yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunduğunu bildirdi.
Kilimanjaro'nun Ernest Hemingway'in romanlarına
konu olan karları 22'inci yüzyılı göremeyecek. |
|
|
Nadir Afrika buzulları eriyor
Ekvator çevresindeki az sayıda zirve buzulları,
ne yazık ki 22’inci yüzyılı göremeyecek. Erimenin ekosisteme olan yıkıcı etkisi, yıllar
sonra ortaya çıktığında önlem almak için çok geç olabilir.
Kenya Dağı eteklerindeki Naro Moru köyü
sakinleri her yıl zirve karlarının erimesine tanık oluyor. Sıcak güneşin yıl boyu ısıttığı
buzullar, yıllarca tutundukları kayaları terketmek zorunda kalıyor, çünkü insan eliyle endüstriyel olarak
dengesi bozulan iklim artık geçmişte olduğundan daha sıcak. Köylüler, Associated Press muhabirine dağlarda
buzul erimesine bağlı olarak ufak şelaleler oluştuğunu ve bunların sesinin vadileri çınlattığını
belirtiyor.
Kilimanjaro dağını içeren dağ sıralarının
tepelerini süsleyen tropik buzullar yavaş yavaş eriyor. Bunun yanında Afrika kıtasının ortasındaki,
eskiden Nil Nehri’ni beslediğine inanılan Uganda’nın Rwenzori tepelerindeki buzullar da yok olmak
sürecinde. Bilim insanları, Afrika’nın üç yüksek tepesinde bulunan çok değerli tropik buzulların
50 yıla kadar tümüyle eriyebileceğini vurguluyor. Aynı tehlike Güney Amerika’daki And Dağları
ve Avrupa’daki Alpler ve Asya’daki Himalayalar için de mevcut.
 |
Buzul erimesi şimdilik nehirleri
çoşturuyor, ancak buzullar bitince nehirler kuruyacak ve ekosistem de çökecek. |
Halen dünyanın 300 önemli
buzulu, 1970’lerden bu yana meydana gelen küresel ısınma nedeniyle erime tehlikesi altında. Ancak herkes
küresel ısınmanın esas neden olduğuna inanmıyor, bazı çevreler sıcaklık yerine düşük
nem oranını buzulların erime nedeni olarak kabul ediyor.
GÖZLE
GÖRÜLÜR ERİME
Associated Press’e
konuşan University of Wisconsin öğretim üyesi Stefan Hastenrath, Afrika’daki buzul erimesinin karmaşık
doğa olaylarının bir sonucu olduğunu ve daha derinlemesine araştırılması gerektiğini
vurguluyor. Hastenrath’a göre küresel ısınma mutlaka bir neden. Ancak iklimbilimciler 0.7 santigrat derece’lik
bir sıcaklık artışının dahi buzulları eritmeye yeteceğinin altını çiziyor.
Ugandalı meteorologlar da kendi ülkelerin son 50 yılda daha yüksek sıcaklığa maruz kaldığını
teyit ediyor.
Hastenrath, Kenya Dağı için ‘ölmekte olan buzul’ tanımlamasını
yapıyor. Kenya Dağı’nı ilk olarak 1971’de inceleyen Hastenrath, o zamandan bugüne zirve buzullarının
1.6 kilometre kare’den 0.5 kilometre kare’ye düştüğünü belirledi. Hastenrath, buzul erimesini çok sayıda
doğa olayının birlikte etki ettiği karmaşık bir sürece bağlıyor. Ancak, Güneş
ışınlarına direkt maruz kalmanın yanı sıra sıcaklığın genel olarak
artmasının buzul erimesini artırdığı tahmin ediliyor. Şimdiye dek Northey ve Gregory buzulları
tamamiyle eridi.
BUZUL ERİMESİNİN SONUÇLARI
Buzulların erimesiyle
dağların ekosisteminde ciddi su kaybı meydana geliyor; bitkiler, hayvanlar ve sonunda da insanlar bu su kaybından
olumsuz etkilenecek. Birçok bitki ve hayvan türü binlence yıldır alışageldikleri suyun birden bire ortadan
kaybolmasını nasıl karşılayacak kestirmek güç. Şimdiden bazı ağaç türleri kurumaya,
hayvan türleri de ölmeye başladı.
 |
Kenya Dağı da buzullarını
yitiriyor. |
Eriyen buzullar Naro
Moru başta olmak bölgedeki nehirleri çoşturuyor, köylüler nehirlerin son yıllarda yükseldiğini teyit ediyor.
Ancak buzullardaki erimenin bitmesi birgün nehirlerin kurumasına neden olacak, sonuçta artan sıcaklıklar kuraklığı
beraberinde getirecek. Bu köylülerin önemli geçim kaynağı büyükbaş hayvanlar için içecek su problemi demek,
daha da sonraki yıllarda köylüler için de susuzluk başgösterecek.
ELEKTRİK
ENERJİSİNİN KAYNAĞI
Kenya’nın en büyük
kenti Nairobi de elektriğini, buzulların beslediği nehirlerdeki hidroelektrik santrallerinden alıyor.
BM’nin bir raporuna göre, buzulların sürdürülebilir düzeyin ötesinde erimesi, nehirleri 15 yıl sonra kaynaksız
bırakacak. Aynı sorun, And Dağları eteklerindeki Peru ve Bolivya ve Asya’da Himalayalar’ın
eteklerindeki Hint ve Çin kentleri için de geçerli. Bilim insanlarının da dikkat çektiği üzere, küresel ısınmanın
sonuçları adaletsiz dağılacak, zira gelişmiş ülkelerin ısıttığı Yerküre’de
Kenya gibi fakir ülkeler de olumsuz etkileniyor. İnsanoğlu elektrik üretecek su kalmadığı zaman,
belki de, bir zamanlar buzulları kendisinin erittiğinin farkına varabilecek mi? |
|
|
Küresel ısınma küresel kıtlık getirecek
Uzmanlar, iklim değişikliklerinin yükselttiği sıcaklıklara
uyum sağlayan yeni tohumlar tasarlanmazsa, üretimin düşeceği ve kitlesel açlıkların baş göstereceğini
savunuyor. |
|
Tarımsal araştırma kurumlarını bir araya getiren
şemsiye kuruluş The Consultative Group on International Agricultural Research (CGIAR), mevcut tarım ürünlerinin
değişen iklime uymakta zorlanacağını ve bazı bölgelende mahsulün düşeceğini öne sürüyor.
Gelişmekte olan veya fakir ülkeler baş gösterecek bir kıtlık, kitlesel göçe neden olacak. Özellikle 1
milyar’dan fazla nüfusu barındıran Hindistan’da buğday üretimi yarı yarıya düşebilir.
CGIAR, arpa, buğday, çavdar, bulgur ve pirinç gibi ürünlerde yeni ve daha dayanıklı tohumların elde edilmesi
üzerine araştırmalar yapıyor.
Küresel ısınmanın tarım üzerinde temel etkisi, yağmur
rejiminin değişmesi ve yeryüzüne düşen yağmur miktarının azalması olacak. Bazı bölgeler
daha fazla yağmur alabilecek, ancak değişimler o bölgenin yapısını zorlayacağı için
tarımsal mahsul üzerinde olumsuz etki yaratacak.
FOTOSENTEZ YAVAŞLIYOR
Sıcaklıkların artması, bitkilerin can damarı fotosentez
işlemini yavaşlatıyor. Bu durumda bitkinin büyümesi yavaşlıyor ve döllenme yetisi düşüyor. Araştırmalar,
gece sıcaklıklarında her 1 santigrat derece’lik bir artışa karşılık, pirinç
mahsulünün yüzde 10 düştüğünü gösteriyor.
 |
Küresel ısınmanın gelecekte
farklı bölgelerde aşırı kuraklık veya aşırı yağışa neden olacağı
tahmin ediliyor. |
Bir başka tarımsal araştırma
örgütü International Maize and Wheat Improvement Center (Cimmyt) ve International Rice Research Institute (Irri), gelişmekte
olan ülkelerdeki milyonlarca insanın kitlesel açlık tehlikesiyle yüz yüze olacağını vurguluyor. Indo-Ganj
bölgesindeki pirinç üretimi tüm dünya üretiminin yüzde 15’ine tekâbül ediyor. Ancak bu bölgedeki pirinç üretimi 50 yıl
içinde yarı yarıya düşecek, doyurulması gereken nüfus ise artacak. Piricin Hint kültüründeki yeri düşünülürse,
kitlesel açlığın önlenmesi için yeni tip sıcağa dayanıklı tohumların laboratuvar ortamında
üretilmesi şart.
KUZEY BÖLGELER DE TARIMA AÇILACAK
Yükselen sıcaklıklar
tropiklerde ürün kaybına neden olurken, tahıl üretimi için çok soğuk olan kuzey bölgeleri tarım için elverişli
hale getirecek.
Örneğin Sibirya, Kanada, hatta
kimilerine göre Alaska’da artık orta kuşak bitkileri yetişebilecek. Ancak bu bölgelerdeki ek tahıl
üretimi tropiklerde yitirilen stokların yerini doldurmaya yetmeyecek. Ayrıca, fakir ülkeler ABD ve Kanada gibi zenginlerin
yetiştirdiği tahılı almakta ekonomik olarak zorlanacak.
YENİ
TOHUMLAR SORUNU ÇÖZMEYE YETECEK Mİ?
Bilim insanları en iyi
çözümü, teknolojik olarak yeni sıcağa dayalı tohumların geliştirilmesi olarak görüyor. Örneğin,
Güneydoğu Asya’da, örneğin Filipinler’de sele birkaç hafta dayanacak tohumların yetiştirilmesi
gerekiyor, zira küresel ısınma bu bölgede uzun süreli yağmurlar getirecek. Buna karşılık, sıcaklaşan
Afrika içinse uzun süreli kuraklığa dayanıklı tohumların geliştirilmesi gerekiyor. Pirincin
Güneş’le temasta fotosentezini daha verimli yapması için çeşitli araştırmalar yapılıyor.
 |
NASA başta olmak üzere birçok gözlemciye göre Dünya, son 20'inci
yüzyılda yaklaşık 0.6 santigrat derece ısındı.
|
Felaket erken geldi
Araştırmacılar, küresel ısınmanın
olumsuz etkilerini öngörülenden çok daha çabuk göstermeye başladığını vurguluyor. Yüzyıl sonra
yok olacak denen birçok canlının soyu şimdiden tükenmeye başladı.
Küresel ısınmanın etkileriyle ilgili
olarak yapılan kapsamlı bir araştırma, iklim değişiklikleri yüzünden çok sayıda bitki ve
hayvan türünün şimdiden yok olmaya başladığını ortaya koyuyor. Hayvanlar, iklimde düzensizliklerine
karşı hayatta kalabilmek için davranış değişiklikleri gösteriyor. Araştırmacılar,
küresel ısınmanın neden olacağı olumsuzlukların tahmin edilenden daha önce gerçekleşmeye
başladığı uyarısını yapıyor.
University of Texas
biyoloğu Camille Parmesan, son aylarda yayımlanan 866 adet bilimsel araştırmayı saygın Annual
Review of Ecology, Evolution and Systematics dergisi için özetledi. Parmesan’ın çizdiği tabloya göre küresel
ısınmanın şimdiye dek görünen maliyeti Dünya’nın başına gelmiş en büyük felaketin
habercisi.
Araştırmalar, yüzlerce hayvan ve bitki türünün şimdiden yok olmaya başladığını
gösteriyor. Bunların başında kurbağalar geliyor. Yeryüzünün yüksek kesimlerinde yaşayan ve alternatif
habitatlara göç edemeyen 70 kurbağa türünün soyu tükenmek üzere. Soğuk iklimlerde yaşayan penguen ve kutup
ayıları gibi yaklaşık 200 hayvan türü de yüzyıl sonuna dek yok olacak.
KÜRESEL ISINMADAN KAÇIŞ MÜMKÜN DEĞİL
Hayatta kalmak için bazı
bitki ve hayvan türleriyse, doğal davranış değişikliklerini değiştiriyor. Bazı tropik
hayvan türleri ılıman bölgelerde yaşamak için daha kuzeye göç ederken, kiraz ağaçları ve üzüm bağları
daha erken çiçek açıyor. Kuşlar ise, 35 yıl öncesine kıyasla, 9 gün daha erken yumurtlamaya başladı.
Hayvanlar hareketli oldukları için habitat değiştirebiliyor, ancak bitkiler sabit oldukları için küresel
ısınmadan kesinlikle kaçamıyor.
 |
Doğaya sahip çıkmanın vakti geldi. |
Araştırmacılar,
doğadaki olumsuzlukları küresel ısınmayla ilişkilendirmek ve tüm bu felaketlerin insan eliyle gerçekleştiğinin
kanıtlarını arıyor. Kötü haber ise, değişikliklerin çok hızlı ilerlemesi. Söz konusu
değişim 50 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşirken, gen mutasyonları gibi doğal yollarla
yenileme milyonlarca yıl gerektiriyor.
FUTUYMA’NIN ÖNGÖRÜSÜ
50 YIL
Dünyanın en önemli evrim
biyologlarından State University of New York-Stony Brook profesörü Douglas Futuyma, küresel ısınmanın
canlıları üzerindeki etkilerini şöyle özetliyor; “Ciddi bir krizle yüz yüzeyiz, ancak bu kriz uzak gelecekte
gerçekleşecek diye sanırken, 50 yıl içinde bizim hayatımıza girecek.”
|
Bush inadından vazgeçmiyor
ABD’nin BM Çevre Konferası’na katılan
delegeleri, Bush hükümetinin tartışmalara yol açan küresel ısınma politikalarında değişiklik
yapmayacağını belirtti.
Birleşmiş Milletler’in Kenya’nın başkenti
Nairobi’de düzenlediği 100’den fazla ülke temsilcilerinin katıldığı küresel ısınma
konferansında, ABD’nin çevre politikalarında değişiklik sinyali bekleyenler yanıldı. Zira,
ABD temsilcisi Harlan Watson, Bush’un sözcüsü olarak, çevre politikalarını savundu ve yakın gelecekte
hiçbir değişiklik olmayacağının garantisini verdi.
ABD aslında çevre politikaları konusunda ikiye ayrılmış
durumda. Ülkedeki sağ eğilimleri birleştiren Cumhuriyetçi Parti küresel ısınma sebebi sera gazlarının
azaltılmasını istemezken, daha çok merkez sol eğilimleri temsil eden Demokratlar ise çevre politikalarının
değiştirilmesi ve sera gazlarının azaltılmasını savunuyor.
GORE ÇALIŞTI, BUSH BOZDU
Dünyadaki sera gazının yüzde 21’ini ABD tek başına
üretiyor. Bush hükümeti iktidara gelir gelmez, önceki dönemin Başkan Yardımcısı Al Gore’un imza
attığı Kyoto’dan çekilmişti. Bush, küresel ısınmanın bilimsel olarak tartışmalı
olduğunu savunuyor ve Kyoto’ya imza atmıyor. Bush 2008 yılında başkanlık makamını
bırakacak. Birçok çevreci 2008 seçimlerinde Demokrat bir adayın seçilmesini umuyor.
Küresel ısınma böcekleri çoğaltacak
|
Bilim insanlarına göre,
küresel sıcaklıkların artması böcek popülasyonunun artmasına yol açabilir. Bu sürecin insanların
yaşamını tehdit edeceği öngörülüyor. |
 |
| |
Yeni bir araştırmaya göre, küresel ısınmayla artan sıcaklıklar
özellikle tropik bölgelerdeki böceklerin metabolizmasını hızlandıracak ve çiftleşme oranlarını
yükseltecek. Bu durumda böcek türlerinde hızlı bir nüfus artışı yaşanacak. Bilim insanları
böcek popülasyonundaki ani artışın besin zincirini ve diğer canlıları olumsuz etkileyeceğini
vurguluyor.
Seattle’da bulunan University of Washington uzmanı Melanie Frazier, böcek popülasyonunun
artmasının tarım ürünlerine büyük zarar getireceğini, böceklerin önlemek için kullanılacak ilaçların
da insan sağlığını tehdit edeceğini vurguluyor. Ancak, tek sorun bu değil. Böceklerden
insanlara bulaşan sıtma, Lyme hastalığı gibi hastalıklar küresel çapta sağlık sorunları
yaratacak.
The American Naturalist dergisinde yayımlanan makaleye göre, örneğin sineklerin yayılma
alanları da genişliyor. Sineklerin yayılma alanlarının genişlemesi, sıtmanın daha
çok insanı tehdit edeceği anlamına geliyor.
Frazier, sinek türleri arasında hangilerinin
çoğalıp hangilerininse olumsuz etkileneceğini öngörmek için henüz erken olduğunu vurguluyor, ancak birçoğunun
yayılma alanını genişleteceğine kesin gözüyle bakılıyor. Frazier’a göre, bu sorunun
yanıtını almak için çok beklemeye gerek yok.
Jeolojik düzen tehlikenin eşiğinde
Küresel ısınma, sadece dünya nüfusunu
değil, yeryüzünün tüm bitki ve hayvanlarını ve jeolojik düzenini de tehdit ediyor. |
 |
 |
Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Konvansiyonu’na
göre, dünya, dinozorların soyunun tükenmesinden bu yana en büyük tehlike ile karşı karşıya. Bilimadamları,
küresel ısınmanın etkilerinin yeryüzünde, meteor çarpmasından bile daha büyük bir etki yaratacağını
belirtiyor ve uyarıyor, dünya, tarihinin en hızlı yokoluşuna doğru sürükleniyor.
Dünya, son 500 yılda 844 bitki ve hayvan türünü kaybetti. Bu kayıpların
kimi çevre kirliliği ve canlıların doğal ortamlarının insanlar tarafından yok edilmesi,
kimisi de etkilerini son 30 yılda daha çok hissettirmeye başlayan küresel ısınma yüzünden yaşandı.
Ancak küresel ısınmanın olumsuz etkileri giderek daha büyük bir hızla kendini göstermeye
başladı. Araştırmalar, bu nedenle, hem karada hem de suda yaşayabilen anfibik canlıların
üçte birinin; memelilerin de yaklaşık dörtte birinin tehdit altında olduğu gösteriyor.
70 KURBAĞA TÜRÜ YOK OLDU
İklim değişiklikleri yüzünden bazı bitki ve hayvan
türleri şimdiden yok olmaya başladı bile. Ortadan kaybolan türlerin başını kurbağalar çekiyor.
Çalışmaya göre, yüksek kesimlerde yaşayan 70 kurbağa türü yok oldu.
Soğuk iklimlerde yaşayan penguen ve kutup ayıları
gibi 100 ila 200 arası hayvan türü de büyük tehlike altında. 1970’lerin sonunda başlayan ısınma,
imparator penguenlerinin sayılarının yarı yarıya azalmasına yol açtı.
CANLI TÜRLERİ AVRUPA’DA DA TEHLİKEDE
Yaşlı kıta Avrupa’da yaşayan memelilerin
yüzde 42’si, kuşların yüzde 43’ü, hem karada hem de suda yaşabilen canlıların yüzde 30’u,
sürüngenlerin yüzde 45’i ve tatlısu balıklarının yüzde 52’sinin de soyları tükenme tehlikesi
altında.
İklim değişiklikleri okyanuslardaki besin zincirini de etkiliyor. Okyanus
canlılarının en önemli besin maddelerinden olan planktonların sayısı giderek azalıyor.
AĞAÇLAR ERKEN ÇİÇEK AÇIYOR
Soyları tükenme tehlikesi ile karşı karşıya
olan bazı hayvan türleri ise yaşamlarını devam ettirebilmek için çareyi davranış değişikliklerinde
buldu. Bazı türler ılıman bölgelerde yaşamak için daha kuzeye göç ediyor. Kiraz ağaçları ve
üzüm bağları daha çabuk çiçek açıyor. Bazı kuş türleriyse 35 yıl öncesine oranla, 9 gün daha
erken yumurtlamaya başladı.
HER YIL BİR FRANSA YOK OLUYOR
Hayvanların yanı
sıra 800 bitki türü de tehdit altında. Dünya, 1970’lerden bu yana Avrupa’nın yüzülçömünden de büyük
bir alanı kaplayan yağmur ormanlarını yitirdi. Her yıl Fransa büyüklüğünde bir alan da yok olmaya
devam ediyor
"KURESEL ISINMA" DAHA GENIS BILGI IÇIN TIKLAYIN
|
 |
|
|
|
 |